
Peki, bu şartlar altında İslam ülkeleri Trump’ın planına destek vermek yerine ne yapmalıydı? Bu yazımızda bu hususu gündem edeceğiz. Ta ki, İslam ülkelerinin liderleri, en azından bundan sonra, düşman cephenin entrikalarla dolu ve zillet ifade eden bu ve benzeri planlarına destek verme basiretsizliğini göstermesinler.
I- Önce Tevhid, Birlik ve Beraberlik
Malum olduğu üzere bizim inancımızın adı “tevhid akâidi”dir. Tevhid akâidi, kelime-i tevhidin açılımı, inanılması gereken iman ilkeleridir. Buna göre her Müslümanın inancı tevhid ilkeleriyle şekillenmek; buna asla ters düşmemek; fikriyatı da bu inançtan kaynaklanarak kâinata ve olaylara yönelmek mecburiyetindedir.
1- Müminler Kardeştir
Kelime-i tevhidin, imanın ve İslam’ın gereği olarak bilinmesi ve uyulması lazım gelen en büyük esaslardan biri müminlerin kardeşliğidir. “Ancak müminler kardeştir.” (Hucurat: 10) mealindeki ayet-i kerime, Müslümanların birlik ve bütünlüğünü zaruri kılar. Bütün mesele bu kardeşlik şuurunun mana ve mahiyetini anlayabilmek ve buna göre hareket edebilmektir.
İşte gönüllerde ve fikirlerde bu tevhid ve kardeşlik hâkim olduğu zaman, bu hal, sosyal sahaya, toplum planına da aksedecektir. Cenâb-ı Hak şu ayet-i kerimede mealen tevhidin sosyal sahada yani toplum planında da tezahür etmesini emir buyurmaktadır:
“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin…” (Âl-i İmran: 103)
Şu ayet-i kerime ise bu birlik ve bütünlükle sağlanan emniyet ve selametin kalıcılık şartına işaret etmektedir:
“… Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez…” (Ra’d: 11)
Bu ayetlerde, birlik ve beraberliğin temini, emniyet ve selametin ikamesi için müminlerin tek tek istikametini bozmadan gerçek mümin ve muvahhid olarak yürümesi gerektiğine dair de tembih vardır.
2- İslam Dünyasının Bölük Pörçük Durumu
İki milyarlık İslam dünyasına şöyle bir bakalım:
Günümüz itibariyle 57 devletten oluşan İslam dünyası Osmanlıdan sonra birlik ve beraberliğini kaybetmiş, ümmet bölük pörçük olmuştur.
Ehl-i kitap denen Yahudi ve Hıristiyanlardan müteşekkil İslam düşmanı cephenin entrikalarıyla sınırları cetvelle çizilmiş devletçikler kurulmuş, dahası bu ülkelerin başına büyük ölçüde kendilerine bağlı, kendi çıkar ve politik hedeflerine hizmet eden şahıs veya gruplar getirilmiştir.
Bu sebeple İslam dünyasındaki sorunları çözmek için her şeyden önce bu ülkelerin liderlerinin İslam’da samimi olmaları gerekli ve şarttır. Bunun için, yani başlarına liyakatli liderler getirmek hususunda Müslüman toplumlara büyük görev düşmektedir.
İdare eden ve edilenler İslam’da samimi olduğu zaman birlik ve beraberlik konusunda güçlü bir temel atılmış olur. Böylece planlanan yeni oluşumlar, siyasi ve ekonomik yapılar, sağlıklı ve kalıcı hale gelir. İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği gibi kuruluşlar ancak bu samimiyet zemininde etkili hale gelir.
3- Tefrikayla Mücadele Edilmelidir
Bunun için evveliyetle tefrika/ ayrılık yenilmelidir. Tefrikaya sebep olan hastalıklar bir bir terk edilmeli; İslam’ın olgunluk, ahlak ve fazilet ilkelerine sahip olunmalıdır. Tabiidir ki bu bir eğitim meselesidir. Gerek örgün gerekse yaygın eğitim metodlarıyla bu hedef, bu iç tekâmül mutlaka gerçekleştirilmelidir. Aksi takdirde İslam ve Müslüman kavramlarının içi doldurulmamış; mahiyet ve manasıyla mutabık bir keyfiyet sağlanamamış olur.
Yukarıda da belirtildiği gibi Müslümanların birlik ve beraberliği, tefrikadan uzak olmaları Allah tarafından emredilmektedir. Peygamber Efendimizin de (s.a.v.) Müslümanların birlik ve beraberliğine işaret eden hadisleri vardır. Birkaçını analım:
“Cemaatte rahmet, ayrılıkta azap vardır.” (Münâvî, III, 470)
“Allah’ın yardımı cemaatle (toplulukla) beraberdir.” (Ebû Davûd, Salât, 46)
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buharî, Edeb 27; Müslim, Birr 66)
Bütün bunlar bize, birlik beraberliğin keyfî bir mesele olmadığını, mutlaka uygulanması gereken bir mükellefiyet olduğunu göstermektedir.
4- İslam’da Dost ve Düşman Algısı
Birlik beraberliğin temini konusunda dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus da, İslam’da dost ve düşman algısıdır. Kuran-ı Kerim müminlerin dostu olarak Allah’ı, Resulünü ve samimi müminleri göstermektedir. (Mâide: 55) Allah’a iman etmeyen, Resule tâbi olmayan, küfür ve şirk içinde olan bütün fert ve topluluklar da Müslümanların düşmanı konumundadır. Ancak meşru bir gerekçe, yani düşmanın üzerimize saldırısı, hilesi, entrikası vs. olmadan onlara hücum edilerek haddi aşacak şekilde bir harekete girişilemez. İslam hukukunda bütün bunlar yer almıştır.
Kuran’da Müslümanlara düşmanlık edenlerin dost edinilmemesi gerektiğine dikkat çekilmektedir. Birçok ayetten ikisine yer verelim:
“Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Hâlbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler… Şâyet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman olurlar, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar ve inkâr etmenizi arzu ederler.” (Mümtehine: 1, 2)
“Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinize Allah’a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” (Nisâ: 144)
“Ey müminler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.” (Mâide: 51.)
“Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.” (Bakara: 120)
5- Birlik Beraberlik Temin Edilmesi Gereken Sahalar
Şimdi de birlik ve beraberliğin sahalarına işaret edelim:
Müminlerin birlik ve beraberliği, gerek fert gerek toplum bazında büyük önem ifade eder. Bu birlik ve beraberliğin başlıca sahaları şunlardır:
Siyasi birlik, iktisadi birlik, askerî birlik, sosyal / toplumsal birlik, fikrî ve kültürel birlik. Bunlar açılsa belki de ciltlerle kitap olur.
Siyasi birlik olmadan kâmil manada iktisadi birlik olmaz. İktisadi birlik olmadan kâmil manada askerî güç ve birlik meydana gelmez. İslam’ın psikolojik ve sosyal gerçeklerini hayata geçirmeden toplum planında birlik olmaz. Fikrî ve kültürel birlik, bütün sahalardaki birliğin temelini teşkil eder. O halde Müslümanlar 1400 yıllık müktesebat etrafında, temelinde tevhid itikadı olan bir birlik ve bütünlüğe ulaşmaya mecburdur.
II- Gazze Açısından Yapılması Gerekenler
1- Asla unutulmaması gereken bir gerçektir ki, Gazze sıradan bir yer değildir; Mescid-i Aksâ’nın bahçesi, müştemilatı gibidir. Zaman zaman Gazzelilerden de duyduğumuz gibi, onlar aslında Mescid-i Aksâ için savaşıyor ve şehit oluyorlar. İşte bu durum tüm İslam ümmetini direkt olarak ilgilendirir. Çünkü Mescid-i Aksâ, Kâbe-i Muazzama’nın kardeşi ve ilk kıblemizdir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) miraç hatırasıdır. Tevhid otağı, peygamberler diyarı, merkezî bir mekândır. Dolayısıyla Mescid-i Aksâ’yı savunmak, imanı, İslam’ı, Kuran’ı, Hz. Peygamberi (s.a.v.) ve Kâbe’yi savunmak demektir. Bu yönüyle Gazze mücadelesi aslında bir mukaddesat mücadelesidir.
2- Gazzeliler bizim iman kardeşlerimizdir. İman ve İslam kardeşliği meselesi kitap çapında izah edilmesi gereken bir husustur. Burada vermek istediğimiz mesaj açısından; kardeş kardeşinin derdini kendi derdi bilmelidir. Müslüman kardeşinin derdiyle dertlenmek İslami bir vecibedir.
3- Şayet Gazze düşerse, sıra hızla diğer İslam belde ve topraklarına gelecektir. Gazze’den sonra Batı Şeria, Doğu Kudüs, Mescid-i Aksâ işgal edilecek, bunu bölge ülkelerinden Lübnan, Suriye, Irak ve Ürdün’ün işgali izleyecektir. İlerleyen safhalarda ise Türkiye’nin bir bölümü, Suudi Arabistan ve Mısır’ın bir kısım topraklarını da içine alan arz-ı mev’ud hedefi için gerekli son adımlara başvurulacaktır. Siyonist İsrail bu hedefini hiç sıkılmadan, çekinmeden her fırsatta tekrar etmekte; hatta Netanyahu kırmızı renkteki söz konusu arz-ı mev’ud haritasını “gerekirse kan dökerek” mesajıyla bütün dünyaya göstermektedir.
Durum bu iken, yani bu hedef bütün dünyaya deklare edilmişken bizim bunu ifade etmemiz sadece malumun ilamı kabilindendir. Onun için Gazze müdafaası aslında Ortadoğu’nun ve tüm İslam coğrafyasının müdafaasıdır.
Gazze’ye sahip çıkılırsa İsrail ve Siyonistlerin menfur emelleri akamete mahkûm edilmiş; İslam âlemi için birlik beraberlik yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır. Gazze’nin gereği gibi müdafaası varlığımızın ve bekamızın korunmasının teminatı; inancımızın müdafaası ve hepsinden önemlisi de ahirette yüzümüzün ak olmasının vesilesi olacaktır.
4- Eğer Gazze Müslümanların birliğiyle içine düştüğü bu felaketten kurtarılabilirse; başta Türkiye olmak üzere tüm İslam âlemi için yeni bir dönem başlayacaktır.
Bu da İslam dünyasının, dünya hâkimiyetinde söz sahibi olması demektir. Bunun iki mühim neticesi olacaktır: Zulüm engellenecek; barış, hak ve adalet hâkim kılınacaktır.
Kuran-ı Kerim’de müminlerin kendi aralarındaki yardımlaşmayı terk etmelerinin neticesi şöyle haber verilir ki günümüzde yaşanan da tam olarak budur:
“İnkâr edenler de birbirlerinin dostlarıdırlar. Eğer siz bunu (birbirinizle yardımlaşmayı) yapmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.” (Enfâl: 73)
Sonuç:
Bu yazımızda Müslümanların, imanın ve İslam’ın gereği olarak yerine getirmesi gereken görevleri özetle de olsa vurgulamaya çalıştık. Bu görevlerin ifası, İslami kimlik ve şahsiyeti kuşanmak; İslam’ın onur ve şerefini korumak demektir. Allah’ın muradını, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ümmetinden beklentisini gerçekleştirmek demektir.
Bu görev yapıldığı zaman, İslam ülkeleri denen bölük pörçük yapılar kâfirlerin hedeflerine hizmet etme zilletinden kurtarılmış olacaktır.
Keza bu ülkelerin liderleri konumundaki şahıslar da -Trump gibi- İsrail ve Siyonistlerin destekçisi, hatta azmettiricisi konumundaki şahısların barış planı denen tekerlemelerine alet olmaktan kurtulmuş olacaktır.
Bu yazıda çizmeye çalıştığımız çerçeve, bir kitap çapında açılmaya müsaittir. Dualarınızla inşallah bunu yapmak da nasip olur.
Allah ümmet-i Muhammed’in birlik beraberlik içinde davasına sahip çıktığı, zilletten kurtulup izzet ve şerefe kavuştuğu günleri tez zamanda görmeyi nasip eylesin.




